Bu web sitesi ilk bebeğini Kasım 2006’da doğal doğumla dünyaya getiren, 2010 Nisan ayı sonunda doğması beklenen ikinci bebeğine de aynı doğal yaklaşımla hazırlanan Blogcu Anne Elif Doğan tarafından hazırlandı.

İlk bebeğimi o zamanlar yaşadığımız Amerika’da dünyaya getirdiğimde çok da sıra dışı bir şey yaptığımı düşünmüyordum. Ancak oğlumun doğumundan birkaç ay sonra Türkiye’ye dönünce, ve özellikle de 2009 senesinin Nisan ayında tutmaya başladığım blogumla birlikte konuyu biraz daha araştırmaya başlayınca Türkiye’de doğal doğumun ne kadar nadir gerçekleştiğini olduğunu fark ettim. Birçok insan bebeğimi doğal yollardan (hiçbir ilaç ya da tıbbi müdahale olmadan) doğurduğumu duyunca bana ya “kahraman” ya da “marjinal” gözüyle bakıyordu. Ben her iki yakıştırmayı da reddederek bu konuda bir şeyler yapmaya karar verdim.

Önce kendi blogumda bu konuda yazmaya başladım. Hem kendi doğal doğum tecrübeme, hem de bu konuda başarılı çalışmalar yaptığını düşündüğüm isimlere yer vermek istedim. Sonunda doğal doğum konusunun vakit buldukça yazacağım birkaç yazıdan daha fazla ağırlık gerektirdiğini fark ederek başlı başına bir blog hak ettiğini düşündüm.

İşte Pozitif Doğum Hikâyeleri böyle doğdu.

Bu siteyi oluşturmaktaki amacım Türkiye’de doğal ve normal doğumları ön plana çıkararak vajinal doğum konusundaki farkındalığın artmasına katkıda bulunmak. Türkiye’de özel hastanelerdeki %80’leri geçen sezaryen uygulamaları normal doğumların ikinci plana atılmasına sebep oluyor. Anne adaylarının çoğu bırakın doğal (müdahalesiz) doğum yapabilmeyi, vajinal doğum yapabilmek için bile doktorlarını ikna etmeye çalışıyor. Ve her nasılsa gebeliklerin çoğunun sonunda bir “terslik” oluyor, ya annenin çatısı çok dar oluyor, ya bebek dönmemekte ısrar ediyor, ya kordon dolanıyor, ya da benzeri bir sebeple doğum sezaryenle sonuçlanıyor.

Doğal doğum bilincinin oturmamış olmasında bazı doktorların “programlanabilen doğum” olan sezaryeni tercih etmelerinin yanı sıra, anne adaylarının doktorlarının yönlendirmelerini sorgulamamalarının ve şartların uygun olması halinde normal doğumun doğruluğu, gerekliliği ve güzelliği konusunda kendilerini yeterince eğitmemelerinin yattığını gözlemledim.

Ayrıca normal doğum konusunda ortalıkta dolanan “Komşum kaç saatte bağıra çağıra doğurmuş, bütün hastaneyi inletmiş” gibi, “Bir tanıdığımın vücudu bir türlü toparlanamamış, tuvaletini tutamıyormuş” gibi, “Teyzem doğumdan sonra haftalarca oturamamış” gibi korku hikâyelerinin de özellikle hamileliği ilk kez yaşayan kadınlarda normal doğuma karşı bir ön yargı yarattığını gördüm.

İşte bu yüzden pozitif, güzel doğum hikâyelerinin paylaşılmasına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.

Dünyaca ünlü ebe Ina May Gaskin’in bir kitabından:

Korku hikâyelerinin yarattığı olumsuz etkileri gidermenin en iyi yolu pozitif, kadınlara güç veren hikâyeleri duymak ya da okumaktır. Dinlediğiniz ya da okuduğunuz için sizi değiştiren, hikâyeyi anlatan kişinin size daha önceden bilmediğiniz bir şeyi öğrettiği, veya sizde eskisinden çok farklı bir bakış açısı yaratan hikâyelerden bahsediyorum.

Kadınların hamilelik ve doğum sırasındaki gerçek kapasiteleri konusundaki farkındalığı arttırmada harika doğumlar yaşamış olan kadınların anlattığı bu pozitif doğum hikâyeleri vazgeçilmez önem taşımaktadır.

Ina May Gaskin, Ina May’s Guide to Childbirth

Bu web sitesini hazırlarkenki amacım hiçbir şekilde sezaryene karşı bir anti-propaganda yürütmek değil. Elbette her doğumun ilk amacının sağlıklı anne ve sağlıklı bebek olduğunu düşünüyorum. Her sezaryenin gereksiz olduğunu, her tıbbi müdahalenin yersiz olduğunu savunmak çok kısır bir yaklaşım olur. Günümüzde uygulanan gerekli tıbbi müdahaleler sayesinde tıbbın bu kadar gelişmediği, teknolojinin ilerlemediği yıllarda kurtarılamayacak olan birçok bebek sağlıklı bir şekilde dünyaya gelebiliyor.

Ancak özellikle de Türkiye’de sezaryenin gerçekten gerekli olmadığı durumlarda bile rahatlıkla uygulandığı bir gerçek. Her gereksiz sezaryenin anneden bir şeyler çaldığı, kadının bedenine olan güvenini sarstığı, anne ve bebeğin ortak hayatlarının başlangıcında yaşayacakları muhteşem bir paylaşımdan onları mahrum bıraktığı da öyle…

Benim vermek istediğim mesaj kadınların şartların uygun olması halinde doğumun müdahale gerektirmeyen doğal bir olay olduğunun bilincine varmaları ve sezaryeni gerçekten en son alternatif olarak düşünmeleri gerektiği. Ben, bu işi yapmış ve bedenin gücüne inanmış bir kadın olarak kadınların içinde bu gücün olduğuna inanıyorum.

Mutlaka her kadının ağrı eşiği, her doğumun şartları farklı. Uzun süren doğumlar, geciken bebekler, ve kimsenin ön göremeyeceği bir çok sebep ağrı kesici ya da benzeri müdahale gerektiriyor. Kaldı ki doktor da dâhil, anne de dâhil hiç kimse doğumun ne şekilde ilerleyeceği konusunda bir garanti veremez. Ancak biz kadınlara düşen vücutlarımızın doğum için gerekli olan donatılara sahip olduğunu bilmek ve gerisini zamana ve olayın akışına bırakmak.

Sizin de paylaşmak istediğiniz bir doğum hikâyeniz varsa “Hikâyenizi paylaşın” linkine tıklayarak gönderebilirsiniz.

Paylaşmak üzere…

â

6 Responses to “Hakkında”

  1. Vuslat Says:

    Merhaba Elif, iyi ki linkini vermişsin bu sitenin. Çok tebrikler bu güzel siteyi kurduğun için. Son derece önemli noktalara değinmişssin. Sana katılmamak mümkün değil. Normal doğum mu sezaryen mi sorunsalı ülkemizde yıllardır süregeliyor. Eş-dost, akraba ve bizzat kendi deneyimim doğumun ne şekilde olacağının çeşitli belirleyicileri olduğunu gösteriyor. Annenin olaya yaklaşımından tut da doktorun tavrı ve becerisi, hastane koşulları, çevre faktörü gibi aklına gelebilecek herşeyin bu süreçte etkili olduğunu düşünüyorum. Yüzdeye vuramam elbette ancak aklıma gelen ülkemizdeki çeşitli doğum senaryoları şunlar : Herşey normal seyrettiği ve doktoru da normal doğuma teşvik ettiği halde sezaryenle doğum yapanlar (senin hedef kitlen), Herşey normal seyrettiği halde doktorunun teşvikiyle sezaryene ikna olanlar (İkinci durumun artık daha az sıklıkla görüldüğünü düşünüyorum/umuyorum), Herşey normal giderken ve sancılar da başlamışken sezaryene dönüşen normal doğumlar (ki ben buna doktorun beceriksizliği ya da şanssızlık diyorum), Annenin ısrarıyla bebeği belki de riske atarak yapılan normal doğumlar (su kesesinin sancılar başlamadan patlaması sonucu annenin normal doğumda ısrar etmesi nedeniyle sunni sancı verilmesi ve 24 saate kadar süren bir bekleyiş sonucu bebeğin aşırı derecede strese sokularak doğmasını kastediyorum) ve bir de tabi ki endikasyonla yapılan sezaryen doğumlar ile herşeyin normal seyrettiği ve müdahaleli (sunni sancı, epizyotomi vs) de olsa gerçekleşen normal doğumlar. Bunlar benim aklıma gelenler… Ben de hamileliğimde normal doğumu çok istemiştim ancak doktorumu normal doğum durumunda epizyotomi yapmamaya ikna edememiştim. “İşime ne karışıyorsun” der gibi bakışları gözlerimin önünden gitmez. Açıkçası o noktada “bir tarafım kesilecekse bari karnım kesilsin” diye düşündüğümü hatırlıyorum. 40 haftalık hamileyken kontrole gittiğimizde NST cihazı doğumhanede olduğu için doğumhaneye gitmiştim. Doğumhanedeki manzara da hiç iç açıcı gelmemişti. O zaman anladım ki hastane bana o özel anı yaşatacak şekilde donatılmamış. Bir kere odada doğum imkanı yok. İkincisi, doğumhaneye giren çıkan belli değil. Temizlik personelinden tut da hastabakıcısına kadar herkes orada. Buna karşılık, içeri hasta yakınlarını alırlar mıydı? Sanmam…Doğumhane soğuk ve sevimsiz bir yer. Bir tane televizyon var ama kumandası kayıp olduğu için ne sesini açabiliyorsun ne de kanal değiştirebiliyorsun. Sedyeye benzer bir yatak koymuşlar. Üstünde sağlam durmak bile zor. Bunları o noktada farketmek acı tabi. Bir de gene o noktada maalesef hem eşimin hem de o sırada nöbetçi olan doktorun “sen ne sanıyordun” der gibi çok ağırıma giden bakışlarını eklemeliyim. Neyse, sonuçta 41 haftanın sonunda doğumun başlayacağına ilişkin hiçbir sinyal olmaması nedeniyle “endikasyonlu” sezaryenle doğum yaptım. Hem de en klasiğinden genel anesteziyle olanı. Sonuç : Elbette ki ne şekilde olursa çocuğu kucağına almak çok güzel ama ben de senin savunduğun biçimde (müdahalesiz) ve şartlarda (odada doğum, müzik dinleme imkanı, doğum öncesi eğitim vs) doğal doğum yapmış olmayı isterdim.

  2. sedaydin Says:

    Merhaba Vuslat,
    Dogumum odasını gezdigin hastane bir sanssızlık olmus sanırım…
    dogumdan once ebelerle tanısmak ve dogumhaneyi gezmek icin hastaneye gittim, cok sirin, dekorasyon icin ahsap tercih edilmis ( her yer fayans degildi) kucuk bir yerdi. Ameliyathane gibi buyuk ve soguk degil, kucuk ve sevimli idi. bir yakınımı organize ederk , kasılmaları bekledigim oda icin hazırladıgım IPODumu da getirmeme izin verdiler. herkes cok dostane ve destek olur sekildeydi.
    ama hastanede tek dogal dogum kızım oldugu icin, kontrole gittigimde ” hııım normal dogum bebegi mi ” gibi bir namı oldugunu fark ettim.

    zaten kasılamalrın buyuk bir kısmını odanızda , ayakta esinize sarılarak, yuruyerek geciriyorsunuz. son ıkınma icin dogumhaneye alıyorlar. ordan da 10 dk icinde cıkıyorsunuz…yani benim ve cevremdekilerin boyle oldu!

  3. Vuslat Says:

    Merhaba Seda ve Elif,
    Aslında dün sonradan buraya yazdıklarım için pişman oldum. Ben zaten çok hastane seven biri değilim. O yüzden anlattıklarım kimseyi korkutmasın (Kimbilir belki de kendimi normal doğum yapmadığım için zaten doğumhane şöyleydi böyleydi diye bahanelerle avutuyorumdur) Dünkü postum biraz uzun olduğu için demek istediğim aslında şuydu:Sonuçta en önemlisi güzel, huzurlu bir hamilelik geçirmek,çocuğu sağlıkla kucağa almak ve doktora güvenmek. Gerisi hiç önemli değil. İster doğduğu anda olsun isterse benim gibi narkozun etkisi geçip ayıldıktan sonra, insanın çocuğunu kucağına aldığı ilk an unutulmaz.Normal doğum için olmazsa olmazlar: huzurlu bir hamilelik, dengeli kilo alımı, sağlıklı beslenme ve yürüyüş. Ben o zamanki şartlarımda bunları çok gerçekleştiremedim ama hamilelere tavsiyem bu altın kurallara uymaları. O zaman Elif’inki gibi bir deneyimi yaşamaları hiç de zor olmayacaktır.

  4. blogcuanne Says:

    Vuslat ve Seda – paylaşımlarınız için teşekkür ederim. Benim Türkiye’de hastane (doğum) deneyimim olmadı ama edindiğim izlenim genelde ortamın soğuk olduğu yönündeydi. Bu açıdan her ikinizin de açıklaması çok önemli.

    Özellikle Seda’nın paylaşımı gebelerin ne istemeleri ve isteyebilecekleri konusunda gözlerini açmalı bence…

  5. Bahar Says:

    Merhaba Elif, bu site cok iyi fikir, ben de en kisa zamanda dogal dogum hikayemi yollayacagim. Hastane konusunda yorum yapmak istedim: Turkiye’de super luks otel gibi ozel hastaneler var, sezaryen olanlar ove ove bitiremiyorlar. Buna karsilik hala “dogumhane” adli soguk bir kavram olmasi, dogum yapilacak odalarin sicak ve guzel olmamasi, normal doguma sicak bakilmamasi vs. taleple degisecektir. Eger daha cok anne “dogal dogum odasi” talep ederse, dogum sirasinda yanlarinda muzik, yastiklar, dogum top vs gibi seylerini kendileri goturmeye baslarlarsa, onceden hastanelere gidip tur isteyip isteklerini belirtirlerse, hastaneler de (yavas yavas) bu yonde degisiklik yapabilirler, en azindan ozellerde baslarsa bu bile birseydir. Biz musterilerin bu tip temel ihtiyaclari talep etmesi ve israrci olmasi lazim, tabii ki destekleyen doktorlarin yardimiyla. Hastaneler eminim ki musteri kaybetmek istemezler, bir rekabet ortami bile yaratilabilir, ornegin begenmediginiz hastane turunda gidip X hastanesinde sunlar varmis ama (ornegin Seda’ninki) gibi. Bence olmazsa olmaz istekler: muzik (kendi muziginizi getirebilme imkani-kulaklik ve ipod ile cok kolay), los isik, sakin ortam, iceri giren cikan sayisinin kontrollu olmasi, yastiklar, dus/banyo -hic degilse sancilarin onemli bir kismini suda gecirebilmek icin-, jimnastik topu-ustune oturmak icin, telsiz “wireless” monitor sistemleri (eger pitocin-epidural halinde bebegin kalp atislarini surekli kontrol etmeleri gerekse ve serum bagli olsaniz bile hareket edebilir yataga bagli kalmayip koridorda yuruyus veya banyo yapabiliyorsunuz-COK ONEMLI), cok gerekirse “walking epidural” dusuk dozlu epidural boylece hareket edebiliyorsunuz ama deneyimli anestezist gerektiriyor, 1 yada 2 yakininizin her an yaninizda olma olanagi.

    • blogcuanne Says:

      Bahar – çok teşekkür ederim. Hikayeni sabırsızlıkla bekleyeceğim.

      Söylediklerinin her kelimesine katılıyorum. Başlı başına bir yazı konusu olur bunlar, ve olacak 🙂

      Sevgiler…


blogcuanne için bir cevap yazın Cevabı iptal et