Pınar ve Elif Nergis’in Hikâyesi

Mayıs 10, 2010

İkinci hamileliğimi yaşadığım şu günlerde farklı başlıklarda yazılar okurken tesadüfen doğal doğum hikâyelerini okurken buldum kendimi. Ben de hikâyemi paylaşmak istedim.

Mesleğim gereği yüzlerce doğum hikâyesi dinledim. Aklıma kazınmış onlarca olumsuz deneyim bir kenarda duruyor. Bir de etraftan dinlediğiniz sevimsiz hikâyeler eklenince normal doğum beni her zaman çok korkuttu.

Bana cesaret veren üç kişi var: doktorum, arkadaşım ve kuzenim.

Doğum konusunu ve korkularımı her ifade ettiğimde doktorumun şakacı ve hafife alan üslubuyla “yok korkulacak bir şey. Milyonlarca kadın doğum yapıyor” tavrı beni her zaman rahatlattı. Doğumumun çok yakın olduğu bir dönemde yine bu korkuları dile getirirken “Pınar, biraz önce doğum yaptırdığım kişiye çık sor bakalım korkulacak bir şey mi? o sana anlatsın” demesi bile yeterince cesaret vericiydi.

Doğum öncesi sancılar ne sıklıkta olduğunda doğum başlayacağı gibi birçok konuyu konuşmuştuk zaten. Doktorum, “ilk doğumun altı saatten önce doğum gerçekleşmez. Hastaneye gelecek kadar uzun zamanın var, emin ol” demişti bana.

Neyse, beklenen gün geldi. Rutin 39. hafta kontrolü için doktoruma gitmiştim. Doktorum normal doğum için uygun koşulların oluşup oluşmadığını anlamak için muayene yaptığı sırada işaret geldi. Bana “galiba doğumun başlıyor Pınar” dedi tebessümle. Muayene sonrası verdiği bilgide doğumun başladığını, birkaç saat içinde de gerçekleşebileceğini, iki gün de sürebileceğini söyleyerek beni eve gönderdi.

Kızımın iki gün beklemeye niyeti yoktu. Öğleden sonra üçte sancılarım başladı. Tek hatırladığım belli aralıklarla ve kısa süreli sancıların yavaş yavaş sıklaştığı ve sürelerinin arttığı. Annem ve eşim yanımdaydı. Güvendiğim ve en çok değer verdiğim iki insan. Başka hiç kimseye ihtiyacım yoktu. Ortalığı ayağa kaldırma niyetinde de değildim ve hiç kimseye haber verdirtmedim. Sessiz ve sakin bir biçimde sancılarımı karşıladım. Annem sancı geldiğinde yüzümün renginin değiştiğini daha sonra söyledi. Ama hepimiz oldukça sakin bir biçimde sancı arası sohbetlerle 12 saati evde geçirdik. Hatta gece 12 suları herkesin yatıp dinlenmesini, gece onlara ihtiyacım olabileceğini söyledim.

Yattık. Fakat benim uyuyacak halim yoktu. Sancılarım her geçen dakika sıklaşıyordu ve yatamıyordum. Kalktım dolaştım ama kimseye seslenmedim, ışık açmadım fakat annem de uyuyamadığı için yollarımız birleşti sonunda. Gece üçte 12 saatlik sancının ardından “acaba birden doğum başlar mı” kaygısı ile hastaneye gitmek istedim. Valizimi alıp hastaneye gittik. Bu yaptığım en büyük hataydı. İkinci doğumumda son ana kadar evde olma niyetindeyim. Bir de arkadaşlarımın tecrübelerine dayanarak sıcak bir duş alma! (kasları gevşettiği için doğum süresi kısalıyor)

Kapıda bizi görevli karşıladı. Panikledi. “Doğum mu başladı, doktorunuzu aradınız mı?” diye sordu. Ben “gereksiz yere rahatsız etmek istemedim. Nöbetçi doktorunuz vardır herhalde gerekiyorsa o haber verir” dedim. Görevli, beni tekerlekli sandalyeye oturmak istedi. Kabul etmedim.

Yukarı çıktım. Nöbetçi doktor beni muayene etti. Dizlerim titriyordu. 12 saat evde sancı çektiğimi duyunca çok şaşırdı. Muayenede rahmin 7 santim açıldığını, 10 santim olduğunda doğuma alabileceklerini söyledi. Harikasın demeyi de ihmal etmedi. Kendimi çok büyük bir şey başarmış gibi hissettim. Doktorum kısa bir süre sonra yanımdaydı. Rutin işlemler. Gömlek, lavman, serum, suni sancı gibi her aşamada eşim yanımdaydı. Sadece bir kişi yanıma alındığı için annemi dışarı da beklettik. Ara ara vardiya değişseler de çoğunlukla eşim yanımdaydı.

Orada geçirdiğim beş saat evde geçirdiğim 12 saate kıyasla çok daha uzun geldi. Suni sancı kesinlikle doğal sancıyla kıyaslandığında iğrenç ve çok acı verici. Çünkü doğal sancı size nefes almanız için gereken tüm zamanı veriyor. Sizi belli aralıklarla dinlendiriyor.

Bir ara doktorumun ebeye kızdığını işittim. “Ne yapmışsınız, bu kadar hızlı ilaç verilir mi? Kızı mahvetmişsiniz” diyordu. Yanıma gelip gülümseyerek “Seni yormuşlar, biraz dinlendirelim” dedi. Suni sancıyı kesti. Her geçen saat “galiba bu bebeği doğuramayacağım” diye düşünmeye başladım. Kuzenim iki, arkadaşım beş saatte bebeğini kucağına almıştı. Doğumun zor olduğunu söyleyen bir başka arkadaş ise 16 saat. Artık umutsuzlukla ağlamaya başladım. “Herkes bana yalan söyledi. Doğum zor bir şey ve ben doğuramayacağım.” Doktoruma yalvardım, “beni epiduralle doğurt!” fakat hiç bir zaman bu konuda beni desteklemeyen doktorum yine aynı soğukkanlılıkla “en zor kısmı atlattın. Bu saatten sonra seni epidurale almam. Dayan, doğurmak üzeresin” dedi. Maalesef beklenen +3 santim bir türlü açılmadı. Ve doktorumun bana yardım etmesi gerekti.

Sabah sekizde beni doğuma aldılar. Doğuma girerken fikir değiştirdim. “Eşimin içeri girmesini istemiyorum. Beni bu halde görmesini istemiyorum” dedim. Doktorum daha önceleri “eşinin performansını görelim, eğer iyi bir performans sergilerse içeri girebilir. Ortalığı karıştıracaksa eğer, onu içeri almam” demişti. Eşimin performansını beğenmiş olacak ki “hayır içeri giriyor, şimdi yanında olmayacakta ne zaman yanında olacak. Senin ne yaşadığını başka nasıl anlayabilir? dedi ve giyinmesi için gönderdi. Ve doğumdaydık. Doğum esnasında epidural yapılmadığına o kadar memnun oldum ki. Çünkü sancılar bebeği itmek için bana güç veriyordu. Onlar olmasa bebeğimi o kadar güçlü itecek gücü nerden bulurdum, bilmiyorum.

1 Mayıs Pazar sabahı 08.15’te kızım dünyaya geldi. İlk tepkim onun neden ağlamadığını, iyi olup olmadığını sormak oldu. O iyiydi ve her şey yolundaydı. Yeni doğan bebekleri çirkin bulmama rağmen ilk sözüm “Erol, ne kadar güzel bir kız değil mi” demek oldu. Ona duyduğum sevgiyi, o an hissettiğim bağlılığı kelimelerle tarif edemem. Kordonunu eşim kesti. Dikiş atılması gerekti. Buna rağmen hiç bir şey hissetmedim. O kadar rahat, mutlu, güçlü ve hafif hissettim ki kendimi.

Kontrollerin ardından bebeğimle aynı odadaydım. Doktorumun “doğum gerçekleşir gerçekleşmez vücudun salgıladığı bazı hormonlar yaşadığın sıkıntıları sana unutturacak. Bu nedenledir ki kadınlar defalarca doğum yapıyor” demişti.

Tüm bunlardan sonra şunu söyleyebilirim. Doğumdan sonra yaşadığınız her şey bir hikâye olarak kalıyor elinizde, bilgi düzeyinde belki her şey var. Fakat neler yaşadığınızı hatırlamıyorsunuz aslında. Kalan tek şey bebeğiniz dünyaya geldiğinde onu gördüğünüz ilk an ve onunla paylaştıklarınız. O anı hiç bir şeye değişmem.

bu nedenledir ki her şey yolunda gittiği takdirde bu bebeğimi de doğal yollarla dünyaya getireceğim.

Beni hamileliğimin ve doğumumun her aşamasında bilgilendiren ve destekleyen doktorum Feriha Uygur’a sonsuz teşekkürler. O olmasa bu zevki tadamazdım herhalde. Her an yanımda olan eşim, iyi ki varsın. Sen olmasan her şey bu kadar kolay olur muydu?

Güzel kızım, çiçeğim. Onu çok seviyorum.

3 Responses to “Pınar ve Elif Nergis’in Hikâyesi”

  1. güldane Says:

    gerçekten cok güzel bir hikaye benimkine benziyor normal dogum yapmak bir ayrıcalıktır.
    onun tadı tarif edilemez.
    3-4 gün içerisinde ben de duyguyu tekrar yaşıycam.
    allah bana ve herkese kolaylık versin.

  2. Ebru Oral Says:

    Sevgili Pinar,
    Saglikla ve mutlulukla bebegini dunyaya getirmen cok guzel… Tebrikler!

    Bu arada daha once baska hikayelerede de gordugum birsey dikkatimi cekti. Son derece normal gittigi gorunen bir dogumda neden suni sanci verdiler? Elif, belki senin de bu konuda bir fikrin vardir…

    Ebru

    • blogcuanne Says:

      Ebru – benim, bu konuya ilgi duyan ve biraz okuyan bir kişi olarak fikrim, bazı doktorların bu konuda her şeyin kontrol altında olduğunu hissetme ihtiyacında olması. Nedense suni sancı verilince her şeyin daha hızlı olacağını düşündüklerinden, normal seyrinde kolaylıkla ilerleyen doğumlarda bile böyle bir müdahalede bulunabiliyorlar. Bu durumda böyle mi oldu bilemiyorum, ancak sıklıkla duyduğum bir durum bu benim de…


Yorum bırakın