Hoş geldiniz…

Ağustos 13, 2019

Pozitif doğum hikâyelerinin paylaşıldığı, annelerin bebeklerini kucaklarına aldıkları anı anlattığı, doğal doğuma karşı olan ön yargıların yıkıldığı Pozitif Doğum Hikâyeleri’ne hoş geldiniz.

Tıbbi bir gereksinim olmadığı sürece sezaryenle doğum yapmak istemeyen, doğal doğumun güzelliğini keşfetmek ve aynı zamanda bu konuda daha fazla bilinçlenmek isteyen bir anne adayıysanız doğru yerdesiniz.

Bebeğini doğal ya da normal doğumla kucağına almış olan ve hikâyenizi başkalarıyla paylaşarak bu konudaki farkındalığın artmasına katkıda bulunmak isteyen bir anneyseniz yine doğru adrestesiniz.

Gelin, annelerimizin hikâyelerini okuyun. Doğal doğumun doğruluğunu, doğallığını, güzelliğini keşfedin.

Pozitif Doğum Hikayeleri, bundan böyle BlogcuAnne.com altında devam edecek.

Yeni hikayeleri http://blogcuanne.com/pozitifdogumhikayeleri adresinden takip edebilirsiniz.

Doğal Sezaryen

Mart 6, 2011

Türkiye’ye alanında dünya şampiyonluğu getiren sezaryen doğumların arkasında yatan sebepler sıralamakla bitmiyor: kordon dolanması, bebeğin kaka yapması, makat geliş, doğumun başlamaması, vesaire. Birçok anne, ister kendi isteğiyle, ister doktorunun ve/veya ailesinin yönlendirmesiyle alınsın, sezaryenle doğum kararını sonrasında sorgularken buluyor kendini.

Bu sorgulamanın altında yatan en önemli sebep de kuşkusuz kadınlara sezaryen sırasında yapılan muamele. Birçok kadının hala elleri yatağa bağlanıyor operasyon sırasında. Bebek muayene edilmeli, temizlenmeli gerekçeleriyle bebekler annelerine uzaktan gösteriliyor, hemen yıkamaya götürülüyorlar. İlk andaki tensel temasın ve ilk bir saat içerisindeki emzirmenin önemi görmezden gelinerek bebekle annenin ilk buluşması saatler alabiliyor. Devamı için tıklayın.

~18 Haziran 2010, İstanbul~

Öncelikle şunu belirteyim: Doğumum tahminimden çok daha kısa süreli ve çok daha az ağrılıydı. Belki de bundan üç sene önceki ilk doğumumun sezaryenle noktalanmış olması ve benim hiçbir koşulda aynı şeyleri tekrardan yaşamak istememem ikinci doğumum sırasındaki acıyı çok daha dayanılır kıldı, bilemiyorum. Ancak şunu da eklemem gerekir: Ağrı eşiğim oldukça yüksektir. Omuriliğime dövme yaptırırken neredeyse uyuyakalmıştım.

Hamileliğimin 39. haftasında bir Perşembe akşamı… Karnım taş gibi. İçimden spor yapmak bile gelmiyor, ki tutkunuyumdur. Devamı için tıklayın.

~ 7 Ocak 2009, İstanbul~

Kendimi bildim bileli çocukları hep sevdim. Büyük aile hayalleri kurduğumu hatırlarım hep, koşullar elverse, 4-5 çocuk yaparım derdim. Ama üniversite sonrası iş-güç, yeni bir hayat düzeni kurmak, yürümeyen bir ilk evlilik, sonra hayatımın aşkı ile tanışıp evlenmek, vesaire derken bir de baktım ki yıllar geçip gitmiş, 35’e yaklaşmışım. İçimdeki bebek isteği zirve yapmıştı artık. Eşimle, 2008 başında bebeğimiz için çalışmalara başlamaya karar verdik. Canım kızım bizi hiç zorlamadı ve ikinci denememizde hayatımıza girdi. Böylelikle doğanın en güzel mucizelerine şahit olduğum, birebir yaşadığım o büyülü süreç başlamış oldu.

Her anne adayı gibi, 6. haftada o minicik varlığın kalp seslerini duyduğumda, heyecandan yüreğim ağzıma geldi, mutluluktan havalara uçtum. Kızımın ilk kıpırtılarını hissettiğimde, iş için Londra’ya gitmiştim, kendime ayırabildiğim bir akşamüstü Hyde Park’ta sincapları seyrediyordum. Birden karnımda bir “pıt!” hissettim, hani su dolu koca bir leğene küçük bir taş atarsınız ve taş suyu havaya sıçratırken hafif bir dalgalanma olur ya. İşte öyle hafif ama güzel, unutulmaz, ifade edilmesi zor. Hyde Park’ta yaşadığım o an, kızımla bize özel harika bir an olarak hafızama kazınmıştır. Tabii, ilerleyen haftalarda hareketler öyle “pıt” olarak kalmadı, gayet fıkır fıkır, kıpır kıpır bir hal aldı. Karnımın içinde dans eden, türlü zıpırlıklar yapan bir yumurcak vardı, ve ben ona çoktan âşık olmuştum. Devamı için tıklayın.

Aşağıdaki yazı, daha önce doğum hikâyesi burada yayımlanan Bahar Bilgen Baç tarafından kaleme alındı:

~~~

Bebeğinizin ters durduğu söylendi, ne yapacaksınız?

Benim bebeğim 38 haftaya kadar yatay pozisyonda (transverse lie) yatıyordu, rahat rahat yan gelip yattı da diyebiliriz. Sezaryen korkusu ile 34. haftadan başlayarak (keşke daha önce başlasaydım) her türlü döndürme tekniklerini denedim. Aşağıda bahsettiğim metodlar hem yatay hem de makat duruş (breech) bebeklerini döndürmek için geçerli. Aşağıdaki tekniklerin hemen hepsinde genel amaç bebeği harekete geçirmek, direkt döndürmek değil. Eğer bebek rahatı bozulup da harekete geçerse otomatik olarak baş aşağı döneceği varsayılıyor. Bunun sebebi başın ağır çekmesi ve doğum için doğal pozisyonun bu olması. http://spinningbabies.com adresinde bu konu detaylı olarak işleniyor. http://spinningbabies.com/techniques sayfasında videolar var. Bir de doğal pozisyon baş aşağı olduğu için annenin vücudunun özellikle de pelvis bölgesinin omurların bağ dokularınun duruşunu ve dengesini ve açılmasını sağlamak gerekiyor. Size burada bir özet veriyorum. Devamı için tıklayın.

~ 4 Ağustos 2010, İstanbul~

Dört gözle bekliyordum doğum hikâyemi yazacağım zamanı. Doğum sonrası yazmanın biraz zaman alacağı, benim de hiç acele etmeyeceğimi düşünememişim. Bugün kızımın 11. günü ancak zaman ve yeterli motivasyonu sağlayıp oturuyorum bilgisayar başına.

3 Ağustos salı öğlen, eşimle kalkıp rutin muayenemize gittik hastaneye. 39 hafta 3 günlüktü hamileliğim. Doktorumuz vajinal muayene yaptı. Son söylediğinde olduğu gibi bebeğin doğum yoluna hala girmediğini, rahim ağzının arkaya dönük olduğunu, pazardan önce bebeğin gelmesinin zor olduğunu söyledi. Bir yandan canım sıkıldı bekleme işi devam edecek diye bir yandan da tam zamanında gelecek diye sevindim. Doktorumla pazarlık yaptık. O “cuma gel kontrole” dedi. Ben “Çok yoruluyorum geldiğimde, pazartesi geleyim yaa, arada doğum olursa gelirim işte.” dedim. En ufak tuhaf şeyde kontrole geleceğime söz verdikten sonra pazartesi gününde anlaştık. Devamı için tıklayın.

~13 Mart 2010, İstanbul~

5 yıllık evliliğin ardından, oldukça planlı, beklenen ve istenen bir hamilelikti benimkisi. Hamileliğimin başlarında bir gece rüyamda kahkahalar atarak sancı çektiğimi, bebeğimi tek başıma doğurduğumu ve çok güzel bir oğlum olduğunu gördüm. Rüyanın da etkisiyle biraz araştırma yaptım ve bunun hypnobirthing olduğunu öğrendim. 12.haftamda bir tesadüf eseri Türkiye’deki 3 hypnobirthing uzmanından biri olan Dr. Dilek Cengiz ile tanıştım. Doğuma kadar düzenli olarak hem yoga hem hypnobirthing dersleri aldım. Düzenli yoga yapmaktan olsa gerek, sırt ağrıları ve uykusuzluk dâhil, standart hamilelik şikâyetlerinin birini bile yaşamadan harika bir hamilelik geçirdim. Kanunen çalışabileceğim sürenin sonuna kadar da işe gidip gelmeye devam ettim. İzne çıktıktan sonra bol bol hareket ediyor, uzun yürüyüşler yapıyor ve geceleri 12 saat uyumaya devam ediyordum. Son gün dâhil her gün ben ne zaman ağırlaşacağım acaba diye merak edip durdum. Devamı için tıklayın.

Unutmadım. Vazgeçmedim. Anne adaylarına ilham olan, severek takip edildiğini bildiğim güzel doğum hikayelerini yayınlamaya devam edeceğim.

Sadece biraz ara verdim. Sayfayı toparlanıp daha organize, daha güzel bir hale getireceğim.

O zamana kadar biraz sabır.

Blogcu Anne

İkinci hamileliğimi yaşadığım şu günlerde farklı başlıklarda yazılar okurken tesadüfen doğal doğum hikâyelerini okurken buldum kendimi. Ben de hikâyemi paylaşmak istedim.

Mesleğim gereği yüzlerce doğum hikâyesi dinledim. Aklıma kazınmış onlarca olumsuz deneyim bir kenarda duruyor. Bir de etraftan dinlediğiniz sevimsiz hikâyeler eklenince normal doğum beni her zaman çok korkuttu.

Bana cesaret veren üç kişi var: doktorum, arkadaşım ve kuzenim.
Devamı için tıklayın.