Aysun ve Hikmet Eren’in Hikâyesi

Aralık 14, 2009

~ 3 Kasım 2005 ~

Planlı bir hamilelikti bizimkisi. Fazla beklemek istememiştik, evleneli 1,5 sene olmuştu. Çocuğumuzla aramızdaki yaş farkını daha fazla açmak istememiştik. Artık hazırız dedik ve beni 27 yaşımda anne, eşimi 29 yaşında baba yapacak bebişimizin ilk işareti geldi. Hamile olduğumuzu eşimle birlikte evimizde öğrendik, bir çubuk parçasının renk değişimini heyecanla izleyerek. Bir bebeğimiz olmasını çok istiyorduk, ama yine de gözlerimize inanamadık. Tarif edilemez bir mutluluk, açıklanamaz karmakarışık duygular…

Allah’a çok şükür rahat ve sağlıklı bir hamilelik geçirdim. Sadece hamileliğin başında bir ay kadar mide bulantılarım oldu. Hayatında bir-iki kez istifra etmiş olan ben, her gün iki kez istifra etmeyi artık iyice kanıksamıştım. İşyerinde devamlı kolonya şişesiyle geziyordum. Toplantılarda, sunum yaparken dahi kolonya şişesi bana eşlik ediyordu. Ara ara bir “fıss” sesi duyuluyordu ve herkes o “fıss” sesinin benim kolonya şişemden geldiğini biliyordu. Ama hiçbir şey umurumda değildi. Çünkü ben hamileydim!

Kocaeli’de devlet hastaneleri dışında tam teşekküllü olan sadece Tıp Fakültesi Hastanesi’ydi. Özel hastaneler hem tam donanımlı değildi, hem de sezaryen ağırlıklı doğum yaptırıyorlardı. Bu yüzden Tıp Fakültesi Hastanesi’nde doğum yapmaya karar verdik. Doktorumuz da oranın profesörlerindendi. Normal doğuma profesörler girmiyordu. Hangi doktorun nöbetiyse, o giriyordu normal doğuma. Tek isteğim normal doğum yapabilmekti, bu yüzden kendi doktorum girmese de fakültede doğum yapmayı tercih ettim.

Doğum ile ilgili maceram hamileliğimin 36. haftasında başladı. 35 haftalık 5 günlükken, sabah kalktığımda bebeğimin hareketlerini hissetmedim. Önce karnım aç olduğundan diye düşünerek bir şeyler yedim, ama bebişimde hareket olmadı. Banyo yaptım, yine tık yok. Biraz endişelendim. Hastaneye gitmeye karar verdim. Aklıma kötü şeyler getirmek istemiyordum. Sadece hastaneye gidip bebeğimin kalp atışlarını duyup, rahatlamak istiyordum. “Hem doğum yapacağım doğumhaneyi de önceden görürüm diyordum” kendi kendime.

Başka herhangi bir şikâyetim yoktu. Eşim işteydi, bu yüzden onu telaşlandırmak istemedim. Arabaya atladım, hastaneye gittim. Doğum yapmayı planladığım Tıp Fakültesi’ne gittim. Poliklinikte beni NST’ye bağladılar. Bıdık’ımın kalp atışlarını duydum, derin bir oh çektim. Kalp atışları normaldi. Fakat NST sonucuna göre iki dakikada bir %70 sancım olduğunu söylediler. Sancı seviyesi yüksek olduğu halde ben hiçbir şey hissetmiyordum. Doktor ağrı eşiğimin yüksek olabileceğini belirtti. Yapılan muayenede iki santim açıklığım olduğunu ve doğumhaneye gitmem gerektiğini söyledi. O an çok heyecanlandım.

Doğumhanede diğer doktorlar da NST sonucuma baktı, 35 hafta+5 günlük olduğumdan kontrol altına alınması gerektiğini, sancıları durdurmaya çalışacaklarını, hastaneye yatmam gerektiğini söylediler. Hastaneye yatmak beni korkutmuştu. Büyük bir heyecan içinde eşimi aradım. O da hastaneye yatmama çok şaşırdı. Hemen geleceğini söyledi.

Beni sancı odasına yatırdılar. Hızlı bir şekilde sancı önleyici serum ve dilaltına sık aralıklarla Nidilat ilacı verildi. NST’ye göre sancılarım %70’lerden %20’lere düşürüldü. Ben hiçbir ağrı hissetmediğim için ne olduğunu anlamakta güçlük çekiyordum. Ultrason muayenesinde 2-3 santim açıklık olduğu ve 15 mm incelme olduğu söylendi. Suyum normaldi. Geceyi hastanede kontrol altında geçirmem gerektiği söylendi. Sancı odasından çıkıp, bölümdeki başka bir odaya geçtim. Sancı odasına kimseyi almıyorlardı. Normal odaya geçince merakla beni bekleyen eşime kavuşmuş oldum.

Geceden sabaha kadar yavaş yavaş bir tane serum verdiler. İki saatte bir de NST’de sancılarım kontrol edildi. %30-40 bazen %50 gösteriyordu nadir de olsa. Serumun yanına bir de ağrı kesici bağlandı. Nidilat da dilaltından verilmeye devam etti. Hiç uyuyamadığımız o gecenin en güzel yanı sabaha kadar oğlumuzun kalp atışlarını duymamızdı. Sabah sancılarım NST’ye gore % 10-15 civarına düştü. Yani sancılar kesilmiş.

Hep sancı kelimesi telaffuz edilip duruyordu ama ben hiçbir şey hissetmiyordum. Sancı dedikleri şey benim için biraz gerginlik hissiydi sadece. Sabah hastaları gezen doktor heyeti serumu kestiklerinde doğum eyleminin başlayacağını söyledi. Bebeğin kilosu 2900 gram olarak tahmin edildiği için erken doğmasında bir sakınca olmadığı kararına vardılar. Normal doğum istediğim için bebek küçük olduğundan daha kolay çıkarabileceğim konusunda espri bile yaptılar. Serum kesildi. Ben de hastanede değil, evde beklemek istediğimi söyleyince hastaneden taburcu oldum. Nidilatı 6 saatte bir almam istendi. En azından 37 haftayı tamamlarsam Bıdık’ımın sağlığı açısından daha iyi olacaktı.

Nidilat ilacını beş gün düzenli kullandım. Kendimi hazır hissettiğimde ilaç kullanmayı bıraktım. Doktorum ilacı kesince doğumun başlayacağını söylediği için merakla beklemeye başladık. Günler günleri kovaladı. Ama bizim Bıdık’ın oradan çıkası yoktu. 38. hafta sonunda doktora gittim. Karnımın çok gergin olduğunu, iki-üç gün içinde doğuracağımı söyledi. Üç gün oldu, dört gün oldu, beş gün oldu… Bizimkinden yine tık yok. Beklemek çok zor oluyordu. Özellikle de doktorumun söylediği gerçekleşmediği için tedirgin olmaya başlamıştım.

Eşim ve ben 40. haftada (39 hafta + 4 günlükken) muayeneye gittik. Gergindim, hem sinirsel olarak hem de fiziksel olarak tabii. Karnım iyice büyümüştü, basketbol topu yutmuş gibiydim. Ortadan ikiye bölünecekmiş gibi hissediyordum. “Ne zaman doğuracağım, Bıdık ne zaman çıkacak? Niye hala yok?” düşünceleri beynimi kemiriyordu. Muayene olurken kanamam başladı. Doktorun söylediğine göre muayene ederken nişanım gelmiş? Dediğim gibi bir aydır doğuracağımı söylediği için doktora güvenim kalmamıştı, tutumu da sertleşince aramızda gerginlik oluşmuştu. (Bu yüzden sırf doğum başlasın diye doktorun müdahale ettiğini düşünmüyor değilim hani). Nişanım geldiği için, doktor 2-3 saat sonra sancımın başlayacağını ve hastaneye gitmem gerektiğini söyledi. O anki heyecanımı tasvir etmem çok zor. Daha önce hiç hissetmediğim duygularla doluydum. Hem oğlumuz geliyor diye çok mutluydum, hem de olacaklardan korkuyordum. Çok şükür ki, eşim yanımdaydı ve telkinleriyle, olaya mizah da katarak beni rahatlattı. Allah’ın izniyle oğlumuz yakında aramıza katılacaktı. Evimize gittik.

Ramazan Bayramı arifesiydi. Bayram tatili için eşimin annesi, babası ve erkek kardeşi bize gelmişlerdi. Evde beklemeye başladık. Hiçbir şey olmamış gibi sohbet ediyorduk ama benim aklım hep aynı şeydeydi. “Doğum nasıl olacak? Normal doğurabilecek miyim?” Hamile kaldığım andan itibaren normal doğurmak istiyordum. Kendimi hep normal doğuma hazırlamıştım. Hep dua ediyordum Allah’a, her şey yolunda gitsin, sezaryenle doğurmayayım diye. Doktorun dediğine göre iki-üç saat içinde sancım başlayacaktı, ama başlamadı. Bu yüzden hastaneye hemen gitmedik. Altı saat sonra damla damla da olsa kanamam devam ettiği için, daha önce tecrübe etmediğim bir şey olduğundan tedirgin oldum. Sancım yoktu ama yine de hastaneye gitmeye karar verdik. Hastane çantamızı, fotoğraf makinemizi aldık, bilinmeyene doğru yola çıktık.

Hastane yolu bitmek bilmedi. Kalbim yerinden fırlayacakmış gibiydi. Hastaneye vardığımızda gece 23.00 civarıydı. Beni sancı odasına aldılar, tüm kıyafetlerimi çıkarıp, arkadan cırt cırtlı o kötü kıyafeti giymemi istediler. Altıma da bize aldırdıkları hasta bezlerinden bağlamamı söylediler. Suyumun gelme ihtimalini düşünerek etraf batmasın diyeymiş. Hala çok gereksiz ve saçma bir uygulama olduğunu düşünüyorum. Bütün geceyi o bezin rahatsızlık verici hışırtısı ile pişik olmamasını dileyerek geçirdim. Tuvalete gidiş gelişlerim de tam bir komediydi. Göbeğinin altını göremeyen ben her tuvalete gidişimde dakikalarca bezi açmak ve bağlamak için uğraş verdim. Canım sıkıldıkça eşimin yanına kaçtım. Hastane koridorlarında birlikte yürüdük, zaman geçirdik.

Çok şanslıydım, bir gece önce tıklım tıklım dolu olan on yataklı sancı odası Ramazan arifesinde boştu. “Herkes çocukları bayrama yetiştirmiş” diye güldüm içimden. Uzunca bekleyiş başladı. Tek üzüntüm yalnız olmaktı. Sancı odasına kimseyi almıyorlardı. Bütün gece sancımın gelmesini bekledik. Boş ve soğuk odaya ara sıra gelip NST sonucuma bakan doktorlar, hemşireler dışında kimse uğramıyordu. Devamlı kendimi rahatlatmaya ve uyumaya çalışıyordum ama nafile. Heyecandan gözüme uyku girmemişti.

Sabaha doğru ikiz bekleyen bir bayanı sancı odasına getirdiler. Doğumun son safhalarındaydı. Karnı büyüktü, benim karnım gibi. Hastaneye ilk gittiğimde karnımı gören hemşireler ikiz olup olmadığını sormuştu. Gerçekten de ikiz doğuracak bayanın karnı ile benim karnım benzer boyuttaydı. Bayanın hiç sesi çıkmıyordu. Sadece hafiften inlemelerini duyuyordum. Zamanı geldiğinde ameliyathaneye götürdüler. Normal doğuracaktı ama ikiz olduğu için herhangi bir aksilik ihtimaline karşı ameliyathanede doğum olacaktı. Bayan için dua ettim. Bir saat sonra haberi geldi. Bebekler normal doğmuştu. O an, “İkiz bebekler bile normal doğurabiliyorsa, ben de doğuracağım Allah’ın izniyle” dedim. Aradan fazla geçmedi, ikizler ve anneleri geldi odaya. Sırayla bebekleri emzirmeye başladı. Ne güzel bir manzaraydı.

Sabahın erken saatlerinde “Doktor Bey, Doktor Bey! Geliyor, yardım edin!” nidalarıyla sancılı bir hamile kadın sancı odasına geldi. Ağrısı hat safhada ki devamlı inliyordu. Hemen bayanın muayenesi yapıldı ve doğuma hazırlandı. “Çabuk olun, geliyor!” nidaları sancı odasını çınlattı. İkiz doğuran bayanın aksine avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Bayanı doğumhaneye zor yetiştirdiler. Doğumhaneye gittiklerinden 10-15 dakika sonra o içimi cız eden bebek ağlaması duyuldu. Tam da doğurmayı beklerken böyle bir bebek ağlamasının sizi nasıl etkileyebileceğini tahmin edersiniz. O an kendimi tutamadım başladım ağlamaya. Ne büyük mutluluktu. “Ben de Bıdık’ımın ağlama sesini duyabilecek miydim?” Kendimi tutamıyordum, katıla katıla ağladım. Her şey o kadar çabuk olmuştu ki. “Keşke ben de bu kadar çabuk doğurabilsem” diye geçirdim içimden. 15-20 dakika sonra kucağında bebeğiyle o bayan içeri girdi, başladı emzirmeye. Ben de sancı istiyordum artık, oğlumu kucağıma bir an önce almak için sabırsızlanıyordum.

Sabaha kadar beklemiştik ama doğumu hızlandıracak seviyede sancı hissetmiyordum. Aslında NST sonuçlarına göre %70 sancım vardı ama ben ağrı hissetmiyordum. Sadece gerginlik olarak hissediyordum sancıları. Açıklık 4 santim olmuştu ancak.

Ramazan Bayramı’nın birinci günüydü. Sabah olunca hemşire ve doktorlarla bayramlaştık. Doğurmayı beklerken hasta yatağında bayramlaşmak da güzel bir anı oldu.

Suyum henüz gelmemişti. Doktor doğum sürecini hızlandırmak için müdahale ile suyumun gelmesini sağlayacaklarını söyledi. Doğumhaneye gittik ve orada yapılan müdahale sonucunda suyum geldi. Doğum masasına ilk yatışımdı ve çok heyecanlanmıştım. Daha sonra sancı odasındaki yatağıma geri döndüm.

Sabah saat 10.00’da benimle ilgilenen doktor geldi ve daha fazla yorulmamın iyi olmayacağını, suni sancı vermek istediklerini söyledi. Yapacak bir şey yoktu, artık iyice sabırsızlandığımız için kabul ettik. Epidural isteyip istemediğimi sordular. Ağrı eşiğimin yüksek olduğuna inanarak istemedim. Doğumu her acısıyla yaşamak istiyordum. Aynı anneannemin, babaannemin, annemin yaptığı gibi doğurmak istiyordum.

10.30’da suni sancı serumunu bağladılar. Yavaş yavaş ilaç verilmeye başlandı. İşte o büyük sınav başlamıştı artık. Anlatılanlar gibi belimde, ya da bacaklarımda bir ağrı hissetmiyordum. Sadece hafif hafif tüm vücudum gerilmeye başlamıştı. Sancılar yüksek seviyelere ulaşana kadar güle oynaya geçti dakikalar. Devamlı sorular soruyordum. Doğum konusunu çok okumuş, tıbbi terimleri dahi öğrenmiştim. Her şey okuduğum gibi mi gerçekleşiyor diye devamlı karşılaştırma yapıyordum. Suni sancıdan mı bilinmez, her şey çok çabuk olmaya başlamıştı. 15-20 dakikada açıklığım 7 santim olmuştu. Hiç de kitaplarda yazan gibi değildi gidişat. Sancı ilacının dozajını arttırdılar biraz. 10-15 dakika sonra vücudum iyice gerilmeye başladı. Diş ağrısı, baş ağrısı gibi değildi, ağrı değildi bu. Göbeğimi ortadan çatlatacakmış gibi tarif edilemez bir gerginlik. Önceleri 4-5 dakika arayla geliyordu sancılar. Gittikçe arası sıklaşmaya başlamıştı. Sancı gelse de bağırmıyordum. Ben bağırmayıp sadece hafif hafif inleyenlerdendim. Yatağın demirlerine tutunmak iyi geliyordu. Derin derin nefes alıyordum doktor söyledikçe. Sancılarım sıklaştıkça, uykusuzluğun da etkisiyle iyice yorgun düşmüştüm. Enerji toplamalıydım. Daha önce okuduğum bir yazı sancılar arasında uyumayı tavsiye ediyordu. Hala inanması zor benim için ama gerçekten de aralarda 1-2 dakikalığına uyuduğumu hatırlıyorum. Sancı bittiğinde hiçbir şey olmuyormuş gibi kendimi rahatlatıyor, bebeğimi kollarımda hayal ediyor ve uyuyordum. Sadece 1-2 dakikaydı belki ama inanın bana çok uzunmuş gibi geliyor, rahatlıyordum. Sonra tekrar o müthiş gerginlik. Yatak demirleri yetmeyince, daha iyi nefes almam için taktıkları oksijen maskesini ısırmıştım. İnşallah bir gören olmamıştır. Doktor çok iyi dayandığımı, gıkımın bile çıkmadığını söylüyor bana cesaret veriyordu.

11.30 civarında açıklık 10 santim oldu ve doğumhaneye gitme vaktinin geldiği söylendi. Büyük bir ıkınma isteği duymaya başlamıştım. Vücudum artık büyük bir kuvvetle bebeğimi itmek istiyordu. Doktorum “Daha değil, sakın ıkınma, bekle.” diyordu. Allah’ın izniyle oğlumuz gelişi çok yakındı artık. Doğumhaneye yürüyerek gittim. Oğlumun sağlıklı bir şekilde çıkması için durmadan dua ediyordum.

Epizyotomi yapılırken hiçbir şey hissetmedim. Sancılar en baş meseleydi çünkü. Ve doğum masasında ıkınmalar başladı. Sancı geldiğinde tüm gücümle itiyordum. Bir, iki ve üüççç! Üçüncü ıkınmamda bebeğim sağ salim dışarı çıkabilmişti. O an bütün vücudum rahatlamıştı. Merakla bebeğime bakıyordum. “Ağlamadı, neden daha ağlamadı” diye nidalarım odayı çınlattı. Bebeğimin ağlamasını duyunca derin bir “Ohhh!” çektim ve başladım hüngür hüngür ağlamaya. Bebişimi bana uzattılar. Hayatımda hiç bu kadar güzel bir bebek görmemiştim. “Her anne için bebeği dünyanın en güzelidir” derler ya, işte aynen öyle oldu. O bir melekti. Heyecandan elim ayağım titredi, neresinden tutacağımı bilemedim, incitirim diye korktum. Çok heyecanlıydım, çok tutamadım o anda yavrumu. Temizlemek için yanımdaki masaya götürdüler. Benim dikişlerim yapılırken, yavrumu güzelce temizlediler giydirdiler. Beni de temizleyip, giydirdiler. Sağ olsun iyi bir hemşire vardı, çok yardımcı oldu.

Yürüyerek girdiğim doğumhaneden yine yürüyerek çıktım. Sancı odasındaki yatağıma döndüm. Yavrumu kucağıma aldım. Ne büyük bir mutluluktu. Ağzım kulaklarıma varıyordu. Oğlum artık kucağımdaydı. Oğlum doğumhaneden benden önce çıkmış, babasına görünüp gelmişti yanıma. Oğlumla birlikte sevdiğimin yanına gitmek için sabırsızlanıyordum.

Canımın içi bebeğim, Eren’imle bize ayrılan odaya gittik. Eşim büyük bir merakla kapıda bekliyordu. Bu sefer anne ve baba olmanın mutluluğu ve heyecanıyla sarıldık birbirimize. Ben yine gözyaşlarımı tutamamıştım. “Başardım, Allah’a çok şükür normal doğurdum oğlumuzu!” deyip ağlıyordum.

Bir gün hastanede kaldıktan sonra taburcu olduk. İki kişi girdiğimiz hastaneden, üç kişilik bir aile olarak çıkıyorduk. Bu dünyada insan daha ne ister ki!

Anne-baba olduktan sonra bizim için büyük anlam kazanan o güzel sözle yazımı bitirmek istiyorum: “Allah tüm bebekleri analı babalı büyütsün!”

2 Responses to “Aysun ve Hikmet Eren’in Hikâyesi”

  1. Hilal Says:

    Amin Aysun hanim, amin.. Allah bizim de agri esigimizi hayirlisiyla sizinki kadar yuksek yapsin..
    Hayirli,normal dogum yanlisi,isinin ehli uzmanlarla karsilastirsin hepimizi.. 🙂

  2. Çağla Says:

    Bende 2.5 aylık hamileyim 2.bebeğim olcak çok heyecanlı ve duygusalım inşallah normal doğurcam yine herkese Allah kolay doğum nasip etsin


Yorum bırakın